Hanachirasu ve kılıç uğultuları

Sodyum
4 min readJun 20, 2022

Bu yazı yarımdır ve ebediyen yarım kalacaktır, kılıcına fazla güvenen iki insanın hisleri gibi.

Yazarsınız, yani en azından olmaya çabalıyorsunuz. Tuhaf ve satmayacağı neredeyse kesin gözüyle fikirlerinizle zar zor bir şirketten onay alabilmişsiniz. Üstelik bu bir hayli popüler firmanın 10. yıl projesi olacak bir şeyi yazıyorsunuz, ilk işiniz, tek deneyiminiz atmış olduğunuz taslak. Yıllar boyu bu değişik projenizi geliştirip cilalamakla uğraşadurun. Bir gün sizden en azından kendinizi tanıtmanız maksadıyla bir şey yazmanız isteniyor, hatta ne istenmesi apaçık bir zorlama. Siz ki yıllarınızı ve uykusuz gecelerinizi ilk ve son büyük projenize harcarken bir anda bütün planlarınızı alt üst edebilme olasılığı bulunan bir durumun içinde kalıyorsunuz. Peki ne yapacaksınız, umrunuzda olan tek şey “o” hikaye. Ha keza satıp sevilmesi gereken bir şey yapmanız lazım. Öylesine geçiştirilecek bir iş değil bu, isminiz söz konusu.

Narahara isimli ruh hastası işte tam olarak bu baskı altında yazıyor Hanachirasu’yu. Ben ise bu durumun farkına çoktan varmış olduğum için çok uzun aylar boyunca erteledim bu bir hayli kısa VN’i okumayı. Çünkü “Muramasa” gibi bir eserin yazarı tarafından yazılmış olmasına rağmen acele iş, acele iştir. O zamana kadar sadece çizimlerine bakıp hoş olduğunu düşünüp, şahsen inanılmaz olduğunu düşündüğüm (ki ne düşünmesi öyleler) müziklerini ders çalışırken dinlemiştim. Ama, büyük abisine yakın olamazdı değil mi? İhtimal dahi vermiyordum buna.

https://www.youtube.com/watch?v=jX0dvZUg32g site disi playback’e kapatilmis o yuzden simdilik kendiniz acip izleyin

Hayatımda çokça defa yanıldım ve bunların bazıları kesinlikle yanıldığıma mutlu olduğum durumlara soktu beni. Hanachirasu için de aynısı geçerli. Bu toplasan iki elin parmak sayısına zor yetişecek bir okuma süresine sahip olan “baştan savma” ve “hızlıca yazılmış” VN onu yazan kişi Narahara gibi biri olunca böyle bir şeyin ortaya çıkması kaçınılmazmış meğer. Hanachirasu Muramasa’da görüp Narahara hakkında ne sevdiysem çok daha kısa bir süreye yayılıp cilasına zaman yetişmemiş şekli. Muramasa kusursuzca işlenmiş bir elmas ise, Hanachirasu ham bir elmas.

Nükleer bombaların asla var olmadığı bu yüzden teslim olmak yerine sonuna kadar savaşmış bir Japonya’da. 40 yıl sonra batının bütün esamelerine duyulan nefretten dolayı batıdan kendini soyutlamış tek yer olan, başkent sayılmayan ve dört bir tarafı dev duvarlarla çevrili Tokyo’da ateşli silah kullanmak yasaktır. Bu terör eylemleri ve suçla kavrulan distopyada kendini savunmanın tek yolu kılıç kullanmayı bilmektir.

mor, kırmızı, siyah, mor, kırmızı, siyah, mor, kırmızı, siyah, çelik

Takeda Akane, umursamaz, saygısız ama başarılı bir kılıç ustası. Kırmızı kimonosu içindeki kız görünümlü bu delikanlı hikayemizin ana kahramanı. Kahraman dememden iyi biri olduğunu falan düşünmeyin kendisi “Kötü” sayılabilmenin sınırında ip atlayan birisi. Etrafındaki herkesi amaçlarına uğruna piyon edebilen, ideali uğruna normal bir insanın aklından bile geçmeyecek şeyler yapabilen birisi Akane. Kıyaslama yapmak yanlış biliyorum kendisi her ne kadar Muramasa’nın Kageaki’sine göre çok daha çekilmez bir kişilik olsa dahi, arkasında anlam ve amaç olan kötülüğün sınırında gezen karakterler görmek her zaman denk gelinebilecek bir şey değil.

Yoshia ise daha ağırbaşlı, oturaklı ve sakin. “İyi” adam olan ‘ana kötümüz’ konumunda. Kendisi Akane’den intikam almaya ant içmiş ve bu amacı doğrultusunda kötü gördüğü şeyleri dahi yapmaya göz yummuş birisi. Kendisinden daha çok bahsetmeyi çok isterdim ama hikayeyi okuyup kendiniz öğrenmenizi tercih ederim.

Bu iki eski dostun içinde kavrulduğu bu hırs ve ihtiras kazanı ona sunulan bu kısa süreye rağmen olabildiğine sert ve acımasız olmaktan bir adım dahi geri durmuyor. Narahara’nın kaleminden çıkan sayılı eserden biri olan Hanachirasu da diğerleri gibi ahlak, doğru, intikam ve hırs kavramlarını olabildiğinde şairane bir yazarlık ile ortaya koyuyor. Büyük ve yokuş aşağı ilerleyen şeylerin tam ortasında yer alan insanların kendi ‘küçük’ dertleri için girdikleri haller ve bunların yarattığı yıkım, iç dünyası karmakarışık bir adamın aynası olarak oradalar.

Muramasa ile kıyaslamışken Hanachirasu’nun tematik olarak çok daha boğuk ve melankolik olmasından da bahsetmeden geçmem imkansız. Narahara’nın muzip şakaları her zamanki gibi aralara serpilmiş olsa bile, Hanachirasu’nun renk tonu ve cümleleri arasında kaçınılmaza yaklaşmanın getirdiği melankoliyi sonuna kadar hissediyorsunuz. Okudukça attığınız her adım sizi yaşanacağını herkesin bildiği şeye sadece biraz daha yaklaştırıyor. Hanachirasu, Narahara tarafından yönetilen sonunun nereye gittiği kesin olan bir kader tiyatrosu.

lütfen beni bul ve sahibim ol

Muramasa’nın tamamlayıcısı ve habercisi görevi görüyor olmasına rağmen kendi başına Hanachirasu’nun abisinden neredeyse hiçbir aşağı kalır yanı yok. Narahara’nın ustalıkla aktardığı fikirlerinin hepsi belki çok daha az ve sıkışık miktarlarda olsalar bile Hanachirasu’nun detaylı cümlelerinin içinde sizi bekliyor. Çünkü bu acımasız ve umursamaz distopya en kötünün içindeki iyilikten, en iyinin içindeki kötülüğe kadar bütün çıplaklığı ile gözlerinizin önüne serilmekten çekinmiyor aksine bunu suratınıza tokat gibi vuruyor.

Hanachirasu çok nitelikli yazarlığa sahip bir pazar sineması filmi. Ve pazar sineması filmleri içinden şimdiye kadar gördüklerimden açık ara en iyisi. Eğer Muramasa’yı okuyup hayran kalmış ve daha çok onun gibi iş isteyen biriyseniz. Ya da Muramasa’yı okumayı düşünüp önden yazarı tanımak istiyorsanız Hanachirasu kesinlikle kaçırmamanız gereken bir deneyim.

ek: http://www.uranus.dti.ne.jp/~beaker/blade/bc_top.htm meraklısına.

--

--