Bu Bir Kahraman Hikayesi/değil/dir

Sodyum
11 min readFeb 8, 2022

BU YAZI BITMIS BIR HALDE DEGILDIR BUTUNLUGU YOKTUR VE ZAMAN ICINDE GUNCELLENECEKTIR

Soukou Akki Muramasa ya da Fullmetal Daemon Muramasa gerçekten içtenlikle aşık olduğum bir eser, bu sebeple olabildiğince fazla insanın bu şaheseri deneyimlemesi için bu yazıyı yazmaya karar verdim. Neden bu 70 saatten uzun süren devasa yazı yığınına değerli vaktinizi ayırmanız gerektiği konusunda sizi ikna etmek asıl amacım olsa da, okuduğum ilk saatlerden beridir haykırma gereği duyduğum fikirlerimi okuyacak kimse olmasa dahi yazma gerekliliği hissediyorum.

Öncelikle inceleme ya da diğer yazı türleri konusunda deneyimi pek fazla olan biri değilim, yazmış olduğum iki üç şeyin de okunabilirliği bir hayli karışık ve aldığım bazı eleştiriler üzerine bu yazıda da aynı durum geçerli. Bazı cümlelerim istem dışı şekilde devrik ya da benim tek nefeste birden fazla cümle konuşma alışkanlığım yüzünden okuması bir hayli yorucu bir halde. Bu sebeple anlamadığınız ya da kötü bulduğunuz bir yer olursa rica ediyorum yorum olarak bırakın.

Muramasa 2009 yılında Nitroplus tarafından çıkarılmış ve Narahara İttetsu tarafından kaleme alınmış. Uzun yıllardır VN okuyan kitleler tarafından türünün en iyilerinden kabul edilen ve geçtiğimiz sene profesyonel çevirisi tamamlanmış bir eroge. Evet eroge, hayır steam sayfanıza düşen hentai sex linda gibi tamamen porno üzerine odaklı değil, (Onlar için Nukige diye aratmanızı öneririm) aksine içinde toplasan 9 tane seks sahnesi olmayan bir VN Muramasa. Eroge kavramı geniş ve bizim Visual Novel olarak andığımız her şeyi porno içersin içermesin kapsayan bir tanım, ama bu yazının amacı Eroge kavramı hakkında konuşmak değil şu anlık ön yargınızı kıracak kadar bu konuda bilgilendirmem yeterli olur diye düşünüyorum.

Oyunun kendisine geçmeden önce size biraz yazarımız, Narahara’dan bahsetmek istiyorum çünkü kendisi internette hakkında İngilizce bilgi bulmanız imkansız olan birisi ve gerçekten bu sektördeki en ilginç insanlardan biri. Yazdığım her şeyin kaynağı temel olarak atwiki ve oradan buradan duymuş olduğum birtakım bilgiler olduğu için hepsini yüzde yüz doğru kabul etmenizi önermeyerek uyarımı yapıp başlıyorum.

Narahara tam tarihi kesin olmamakla beraber 2000'lerin başından beri yazdığı erogeye stüdyo arayan birisi. Leaf oyunlarının bir hayranı olup onların fanficlerini yazarak yazarlığına ilk adımını atan Narahara, kendi deyimiyle ‘Aşktan, erotizmden ve Moe’den’ anlamayan ama kılıç ustalığı içeren bir eroge yazmak isteyen biri. Başvurduğu firmaların alayından fikirlerinin satmayacağı gerekçesi red yedikten sonra bir umut, Demonbane’in yazarı Jin Haganeya’nın tavsiyesi ile Nitroplus’a başvurup bir şekilde kabul ediliyor. Muramasa’nın hala prodüksiyon aşamasında olduğu bir dönemde, diğer yazımda daha detaylı belirttiğim şekilde, her ne kadar 4 yıl kadar önce çıkacak olsa da hem ruhani olarak devamı olsun diye hem de Muramasa çıkana kadar kendisini tanıtmak için Hanachirasu’yu yazıyor.

刃嗚散らすはエロゲだとは思えない程リアルな剣戟描写で話題になった。というかエロゲじゃない。
というのも、本物の古流剣術道場の師範代なんだとか。居合いも出来るらしい。

Hanachirasu (2005)

Kendisinin Eroge tabularının çok üstünde olan gerçekçi kılıç tasvirleri ve karakterlerin ilginç bir o kadar da gerçekçi etik anlayışları Narahara’yı hızlıca merak uyandıran bir kişi konumuna getiriyor. Üstte paylaşmış olduğum satırda da dendiği gibi bu konuda kendisinin gerçek bir kılıç öğretmeni edasıyla yazdığı cümleleri onun “Bu eroge değil bu gerçek bir edebiyat ürünü” gibi övgüler almasını sağlıyor. Maalesef bunlar yeterli olmamış olacak ki Hanachirasu’nun satışları bir hayli yavan kalıyor ve negatif incelemelerle karşılanıyor.

Bu paragrafta yazacaklarım ne kadar şaka ne kadar gerçek emin olmamakla beraber kendisinin; Diğer Nitro çalışanlarının iyi dileklerde bulunduğu bir dergi sayısında 刀剣協会腐敗 (Kılıç Organizasyonunun Yozlaşması) hakkında şikayetlerde bulunduğu, toplantılara kör başlı kılıçlar ile geldiği ve firmada kılıç bilediği gibi bir eroge yazarından beklenmeyecek ama konu Narahara olduğunda muhtemelen şaşırmanın yanlış olduğu hareketleri de mevcut. Nitroplus her ne kadar karanlık ve acımasız hikayeler yazan bir şirket olsa da Narahara’nın psikolojisini yer yer sorgulamaları şaşırtıcı değil ve bu özellikleri yazdığı işlerde (İki adet) kendini bir hayli belli ediyor. O kadar ki, ünlü Urobutcher’in bile kendisinden çekindiği konusunda birkaç söylemi var.

Kendisi ise bana kalırsa Nitro’dan hiç haz etmemiş olacak ki Muramasa’nın fan diski çıktıktan sonra bir daha eline kalem almayıp şirkete dahi uğramaz oluyor. O kadar ki kendisi hakkında “Dojo’suna döndü” ya da “Öldü” gibi şakalar yapılıyor. 2019'da Muramasa’nın sequeli olarak geliştirilen Project Vermillion duyurulduğu vakit de kendisinin şirketten aslında uzun bir zaman önce ayrılmış olduğu resmi olarak açıklanıyor. Bir daha da Narahara’nın adı hiçbir yerde anılmıyor.

Narahara’nın nasıl bir insan olduğunu yeteri kadar kavrayabildiyseniz bu yazının asıl konusu, benim gözümde şimdiye kadar deneyim edebilmiş olduğum en iyi şey ve Narahara’nın ilk ve tek büyük eseri olan Muramasa’ya geçmek istiyorum.

Soukou Akki Muramasa’nın içinde bulunduğu dünya en kısa tabiri ile çirkin. Hayali bir 1940'lar Japonya’sında, dünya savaşlarının seyrini değiştiren şeyin bombalardan ziyade insani bir şekile sahip Tsurugi adı verilen mekanik suitler olduğu bir dünyadayız. Savaşın ardından toparlanmaya çalışan Yamato adlı bu topraklarda Rokuhara adı verilen, bütün ülkeyi çelik bir yumruk ve silah gücü ile tek bir çatıda birleştirmeye çalışan bir diktatöryal oluşum ile GHQ adı verilen İngiliz merkezli askeri ve kolonist iki oluşum toprak sahibi olmak için uğraşırken, Bir taraftan da her an saldırmaya hazırlanan ama sessiz kalmayı tercih eden Rus güçlerinin ortasında bu bir hayli geleneksel kalmış topraklar en ufak sarsıntıda çökmeye hazır şekilde makus kaderlerine hazırlanırken.

Bütün bu karmaşanın ortasında lanetli gümüş renkli Tsurugi Ginseigo’yu durdurmaya ant içmiş Kageaki Minato Tsurugi’si kızıl iblis Muramasa’yla beraber sadece tek bir cümleye bağlı kalarak bu toprakların daha fazla ‘masum’ kanıyla yıkanmaması için kendisi dahil kimseyi doğru olarak görmediği bu savaşta huzur ve eşitliği sağlamaya çalışıyor.

This is not a story of heroes. Bu hikayede kimse kahraman değil ve olamayacaktır, kendini kahraman olarak tanımlayan her kimselerin burada hiçbir yerleri yoktur.

Kore wa eiyuu no monogatari de wa nai

Yıllar önce Oyungezer’in eski sayılarından birini gezerken Witcher 1'in retrospektif incelemesini görmüştüm. Kim olduğunu hatırlayamamakla beraber yazan kişi Witcher’daki hiçbir kişinin siyah ya da beyaz olmadığını sadece grinin tonları olduğunu savunuyordu. Bu fikir inanılmaz ilgimi çekmişti çünkü o zamanlarki çocuk kafam için bu aşırı yeni ve inovatif bir fikirdi. Gerçekçi olarak kendini pazarlayan her eserin er ya da geç düştüğü sorun sadece beğenilir olmak uğruna saf iyi ya da saf kötü olan insan gibi hissettirmeyen kusurları olmayan karakterlerden oluşmalarıydı benim için. Yıllar sonra oynayınca bunun ne kadar abartı ve saçma bir yazı olduğunu fark etsem bile bu cümleler içimde bir açlık oluşturmuştu. Siyah ya da beyaz değil grilerin dünyası aynı içinde yaşadığımız dünya gibi, aynı şu an bu yazıyı okuyan sen ya da bu yazıyı yazan ben gibi. Dünyada kimse siyah ya da beyaz değildir. Hepimizin kusurları, subjektif doğru ve yanlışları vardır.

Muramasa siyah ve beyazın var olmadığı bir dünyada spektrumun iki ucunda bir noktada olduklarına inanan grinin tonlarının ve kendisinin ne olduğunun farkında olan tek insanın bütün bu kargaşa içerisinde doğruyu sağlama çabasının hikayesi. Muramasa sırasıyla Adalet ve Doğru, İntikam ve Nefret, Hüküm ve Ego başlıkları altında kendi subjektif bakış açılarında etik kavgası yaşayan karakterleri anlatıyor. Etik kavgası dediğimi laf dalaşı olarak algılamayın lütfen. Bu acımasız ve adaletsiz dünyada fikirlerini ispatlamanın tek yolu elindeki kılıcın. Çünkü güçlü olan güçsüzü ezmekle kalmıyor, aşağılıyor, öldürüyor ve bu yazının içeriğine uymayacak şeyler yapıyor. Bütün bunların da tam ortasında bir kimlik ve doğru buhranı içinde kavrulan, Vn tarihinin görebileceği en iyi anti-anti-anti-Hero olan Kageaki Minato var.

Kageaki abartısız bir şekilde yazılmış en insan karakter. Kendisi hayatının temelini kısasa kısas yasasına oturtmak zorunda kalmış, kendisine verilen görev uğruna kendi değil herkesin iyiliği için olan doğruyu gerçekleştirebilmek uğruna uğraşan bir sıradan bir insan. Hayatın akışının onu getirdiği talihsiz durum yüzünden yüklenmemesi gereken ağırlıklar yüklenip, vermeyi düşünmeyeceği kararlar vermek zorunda kalan bir insan. Kageaki sadece bir vn karakteri değil, Kageaki hikayeyi okuyan herkesin içinden en azından bir parça. Ve sizin verdiğiniz kararlar dahilinde farklı bir yüzüne tanık olup iç dünyasının içine daha da çok daldığınız gerçek bir insan. Hikayeyi okudukça kendisi yerine sevinecek, sinirlenecek ve üzüleceksiniz ve en önemlisi kendisinin hissettiği ve verdiği tüm kararları anlayabileceksiniz. Çünkü hepiniz en az bir iblis kadar karanlık ve bir aziz kadar temizsiniz, ve doğruyu sağlamak için uğraşan bu adam kadar suçlusunuz.

Ve Muramasa’nın bu müthiş karakter yazımının tek bir karaktere odaklanıp kalanlarında yavan kaldığını düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çünkü Kageaki etrafında akli dengesi gerçekten normal bir Türk genci ile aynı düzeyde olan aşırı yüksek bir miktarda dengesiz ve “renkli” kişiliklere sahip insanlarla dolu.

Daha önce Fate/Stay Night okumuş muydunuz? Eğer öyleyse sonraki paragrafı tamamen atlayıp kendinize bir iyilik yapabilirsiniz çünkü adalet üzerine takıntılı olmanın ne demek olduğunu size oldukça iyi bir şekilde göstermiş biri zaten var. Kalanlar, takdim edeyim. Şimdiye dek kaleme alınmış en adalet saplantılı karakterden daha da adalet saplantılı olmayı başarabilen tek varlık: Ayane İchijou

Ayane; sinirli, gürültülü ve kafasına takmış olduğu şeyi gerçekleştirmek için her yola başvurabilecek; saf öfkeden oluşan biri. Kendisine öğretilmiş olan adaleti tek doğru olarak görüp “iyi” olan için önüne gelen herkesi alaşağı etmeye hazır biri. Kendisiyle geçinmek de oldukça zor çünkü zıtlaşmayı ve kavga etmeyi pek bir seviyor.

Bu öfkeli liseli sizi menun etmedi mi? O zaman sıradaki sorunlu insanımızı tanıtayım.

Dengesiz, gürültülü, flörtöz ve bariz sakladığı bir yanı bulunan bir kadın. Ootori Kanae, Kageaki’nin yolculuğundaki diğer ve pek akıl sır erdiremediği yoldaşı. Yanında hizmetçisi ile gezen ve GHQ’ya çalışan bu hanımefendi ekrana ilk çıktığı andan itibaren kaosun habercisi gibidir.

credit:@kyotyanehh

Karışık ve renkli karakterler demişken Muramasa’nın karışık ve renkli olduğu tek nokta karakterleri değil. Muramasa farklı hikaye anlatım tonları ile yapılmış devasa bir tuval. Dünya üzerinde bu kadar alakalı alakasız konuyu bir arada bu denli başarılı şekilde bir arada kullanıp bunu bütün Yüzüklerin Efendisi serisin Hobbit dahil iki katı kadar bir uzunlukta yapıp yine de batırmamayı başarabilen muhtemelen tek eser Muramasa. Çok şey deniyor, gerçekten çok fazla şey. Alternatif bir tarih üzerinden kendi ve rakip devletlerin 1900–1950 yılları boyunca verdiği kararlar ve beraberinde getirdiği olayları eleştirmekten, aile ve etik gibi konulara kadar inanılmaz geniş bir aralıkta. Bunu yaparken eline yüzüne bulaştırmıyor olmasının da kesinlikle en büyük sebeplerinden biri Muramasa’nın sürekli değişen ve bunu olabildiğince az hissettiren tonu. Muramasa yukarıda anlattıklarımdan sonra ölümüne ciddi ve sert bir şey gibi duruyorsa çok yanılıyorsunuz çünkü Muramasa dramatik ve ciddi olduğu kadar komik, saçma ve abartılı da bir eser ki bu 561.148 kelimelik (JP) devi dünyanın en sıkıcı politik felsefe tezi olmaktan kurtaran özelliği de bu.

Muramasa sizi bir an olsun dahi yormadan konudan konuya atlayan hikayesini sunmak için şimdiye kadar hiçbir eserde görmediğim bir duygu örgüsüne sahip. Eğer daha önceden okuduğunuz hikayeler renk tonlarının yan yana dizildiği bir Pantone cetveliyse, Muramasa içinde onlarca renk bulunan bir gradyen geçiş. Şimdiye kadar okuduklarınız manuel vites bir arabaysa Muramasa kendi kendini süren bir Tesla. Çünkü bu hikaye sizi aksiyonun doruklarından, depresyonun derinliklerine siz bunu fark edemeden 10 dakika içerisinde götürüp ardından yavaşça bağladığı bir komedi skeciyle bütün bu sahneler bütününe noktayı koyup size sonraki büyük olaya hazırlayabiliyor. Siz kendi bilincinizi Narahara’nın bu hiç de hafife alınmayacak bir dil ağırlığı olan Dostoyevskinin yanında bok yemiş olduğu betimleme çılgınlığına kaptırdıktan sonra, gerçekten dikkatinizi dağıtacak hiçbir şey yoksa kendizi bu inişli çıkışlı Roller Coaster yolculuğunda kaybolmuş halde bulmanız gayet olası. Ve en önemlisi de geriye dönüp bakmadığınız sürece bunların hepsi olabildiğinde doğal şekilde size sunuluyor.

yabancısına gradyen

Muramasa’nın bütün bunlara olanak veren muazzam da bir atmosferi var. Ambiyans sesleri her ne kadar eksik sayılabilecek bir miktarda olsa da, en ufak abartı olmadan muazzam müzikleri içinde kaybolduğunuz bir atmosfer yaratıyor. Şimdiye kadar böyle süslü lafları bin tane Jrpg için Vn için duymuş olmanız çok olası ama gerçekten bana ve müzik kulağıma güvenin ki hiçbiri Muramasa’nın tırnağı olamaz. OST başından sonuna kadar yaklaşık dört parça harici tek bir ortak senfoninin yükselen ve alçalan kısımları gibi bu inanılmaz duygu yolculuğunda siz fark etmeden sizi o duyguya sokuyor. O kadar ki çok sayıda parça olmasına rağmen aralarındaki inanılmaz akıcı geçişler yüzünden aksiyon sahneleri hariç müziğin değiştiğini dikkat etmedikçe fark dahi etmeyip kendinizi gerim gerim gerilmiş bir şekilde bulmanız işten bile değil. Kendi başına dinlenebilirliği belki Hanachirasu kadar iyi olmayabilir ya da vurucu ve sert parçalar konusunda öncülünü kadar agresif kadar değil ama kesinlikle içinde bulunduğu eseri bu kadar yüceltebilen bu kadar iyi harmanlanmış bir Soundtrack’in çok az denk gelinen bir şey olduğu konusunda sizi temin edebilirim.

Buradan sonrasi agir edit’e ihtiyac duyuyor 🚫

Muramasa’nın artwork’ü ve prodüksiyon kalitesi her ne kadar ilk başta özel değilmiş gibi hissettirse de VN’in kendisi gibi ilerledikçe ayrılan bütçenin artışından kaynaklı olarak gerçekten üst kalite hissettirmeye başlıyor. Namaniku.Atk hakkında değişik fikirlere sahip olduğum bir çizer olsa da ve her ne kadar kendisinin sex appeal’a verdiği önemin on milyarda birini dahi erkek karakter çizimlerinde göstermemesine ve bundan mütevellit bütün resmi çizimlerinin sadece ama sadece porno olmasına sinirli olsam da kendisi bu Vn’in matrak temasını yansıtabilecek en iyi çizerlerden biri gerçekten. Özellikle de 2009 yılının komik Eroge standartlarına göre Muramasa gerçekten çok üst bir kalitede, teşekkürler NitroPlus. Aksiyon sahneleri bir Visual Novel’dan beklenen standartın bir hayli üstünde ve anlattığın kadar göster fikri çok aktif bir şekilde gözlen

Muramasa’nın artwork’ü ve prodüksiyon kalitesi her ne kadar başlarda sıradan hissettirse de VN’in kendisi gibi ilerledikçe ayrılan bütçenin artışından kaynaklı olarak gerçekten üst kalite hissettirmeye başlıyor. Namaniku Atk hakkında değişik fikirlere sahip olduğum bir çizer, her ne kadar kendisinin sex appeal’a verdiği önemin on milyarda birini dahi erkek karakter çizimlerinde göstermemesine ve bundan mütevellit bütün resmi Artwork’ün sadece ama sadece porno olmasına sinirli olsam da kendisi yerine göre gayet başarılı bir çizer. Özellikle de 2009 yılının komik Eroge standartlarına göre Muramasa gerçekten çok yüksek bir kalitede, teşekkürler Nitro Plus. Aksiyon sahneleri bir Visual Novel’dan beklenen standartın bir hayli üstünde ve anlattığın kadar göster formülünü tercih ediyor. Her ne kadar birinci şahıs bakış açısından olan sahneler tuhaf ve anlaşılmaz hissettirdiği çok fazla an olsa da genel olarak savaşların algılanabilirliği ile akıcılığı hayli yüksek. Tabii eğer kılıç seviyorsanız…

Kılıç, Muramasa’nın temelini üzerine çok sağlam bir şekilde kurduğu ve bütün VN boyunca etkisini kuvvetli bir biçimde hissettiren tek somut obje. Narahara Kılıç seven biri, kendisi hakkında Nitro çalışanlarının dediği şeyleri okursanız yahut yazılmış iki üç bilgiden birine denk gelirseniz ne kadar kılıçlar üzerine ilgi(takıntı)li ve bunu ciddiye alan biri olduğunu fark edersiniz. Narahara kılıç seviyor, kılıcı önemsiyor ve kılıcın ciddiye alınmasını istiyor. Bu sebeple eğer ki Samuray filmi izlemeye alışık ya da çok daha iyisi bayılan biriyseniz Muramasa’nın size gayet tanıdık geleceği gerçekçi ve abartı noktalar bulunmakta. Savaşlar kılıç duelloları üzerinden gelişiyor. Gerçek kılıç teknikleri, pozisyon alma, nefes döngüleri ve daha benim hakkında en ufak bilgi sahibi olmadığım ama bir gün kılıç eğitimi alma emelimi gerçekleştirirsem öğrenme arzusu duyduğum şeyler bütün VN boyunca bir hayli yer kaplıyor. Tsurugi’lerin ilk bakışta sanılanın aksine bir insan ile aynı boyutta olması bu yüzden gerçek kılıç tekniklerinin birebir aktarılabiliyor olması savaş sahneleri açısından devasa bir Uçan Samuraylar filmi havası sağlıyor. Samuray onuru, kılıcın yolu gibi havalı samuray filmi şeyleri ilginizi mi çekiyor bu hikayenin de çekeceğinden emin olabilirsin. Şahsen bu tarz konseptlerin (ve kılıç) aşığı bir insan olarak Muramasa’nın ideal okuru gibi hissettiğim için bu konuda alakasız bir insan nasıl hisseder bilemiyorum ama şimdiye kadar okuduklarım arasında aksiyon sahneleri en net ve anlaşılır bir o kadar da okuması zevkli VN Muramasaydı. (Sözüm sana Dies Irae)

Muramasa’nın yazarlığını nasıl ve ne açılardan ele almam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yok o yüzden bu yazıya burada bir çizgi çekip bu yazının etli kısmına daha sonra geleceğim çünkü uykum var ve bu yazımı oldukça etkiliyor.

Kendime not: Dili ve çeviriyi öv, rotaları ve karakterleri açıkla, çok daha fazla yazarlıktan bahset yeteri kadar somut kavramları ve önemsiz konuları anlattın.

Ayrıca bu hesap niye bu kadar boş duruyor derseniz bu linkini halka açık yapmadan önceki ‘yazı’ demeye bin şahit şeyleri gizliye aldım

--

--